ABD’deki iklim politikasının yeniden Trump’ın etkisi altına girmesi, küresel iklim mücadelesi gündemini oldukça kaygı verici bir şekilde etkileyecektir.
Trump, ABD ekonomisinin olumsuz etkileneceğini öne sürerek Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı vermişti. Bu yeni dönemde de benzer bir yaklaşım sergileyeceği konusunda pek çok kişi hemfikir. Dolayısıyla, dünya genelinde iklim hedeflerini tehdit edebilecek bir süreç içerisine girme olasılığımız oldukça yüksek.
Bunun yanı sıra, ilk Trump döneminin üzerinden önemli gelişmeler geçti. ABD’nin federal yapısı, eyaletlerin ve yerel yönetimlerin iklim konusundaki farklı karar alma kapasitelerini artırıyor. İklimle ilgili sert söylemlerin gündemde olduğu Washington’un aksine, Kaliforniya gibi “yeşil kalkınma” vizyonunu benimseyen eyaletler, büyük ölçekli yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmaya devam ediyor.
Fakat buradaki kritik soru şu: Yeni Trump dönemi, bu çabaların önünü ne kadar kesebilir? Başkanın ilk dönemindeki politikaları, dikkatleri fossil yakıt sektörüne çekmişti. Eğer ABD, bu politikaları daha da sertleştirirse, bugün dünya genelinde önemli bir dönüşüm yaşayan enerji piyasasında ‘kömür ve petrol’ için yeniden bir fırsat yaratabilir.
Ancak bu da yeterli değil. ABD’nin iklim politikalarından geri adım atması, potansiyel olarak riskli bir “takip etkisi” yaratabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, kısa vadede maliyetleri düşürmek amacıyla çevresel standartları esnetme eğiliminde olabilirler.