Canan Demiray
Michael Haneke’nin Funny Games’inde ve Lars Von Trier’in Melancholiasında dikkat çeken Brady Corbet, 37 yaşında yönetmen olarak üçüncü uzun metrajlı filmiyle sinema dünyasında önemli bir etki yaratacak. Film, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu gibi kategorilerde on dalda Oscar’a aday gösterildi ve birçok ödülü alacağı düşünülüyor. Corbet’nin, eşi ve yaratıcı ortakları Mona Fastvold ile birlikte yedi yıllık bir çalışmanın sonucu olan bu film, CGI kullanılmadan, yalnızca 11 milyon dolarlık modest bir bütçeyle hayata geçirildi. İkilinin kaleme aldığı senaryo, kapitalizme ilişkin derin eleştirilerinin yanı sıra göçmenlik, aidiyet, sınıfsal eşitsizlik, irkçılık, bağımlılık ve şiddet temaları üzerine önemli sorular ortaya koyuyor ve katmanlı bir anlatı sunuyor.
Film, bir sanatçının yaratıcılık sürecinde karşılaştığı zorlukları, kapitalizmin sanata olan etkilerini ve Amerikan Rüyası’nın gerçek yüzünü sert bir dille ele alıyor. Macaristan’da çekilen sahneleri ve mimari vurgularıyla dikkat çeken yapım, ünlü Macar mimar Marcel Breuer’in yaşamına odaklanıyor.
Vaatler yanılgıya dönüşünce
1947, Ellis Adası, yeni bir hayata adım atacak mültecilerin Özgürlük Heykeli’nin karşıladığı yerdir. İşte László Tóth da burada gemiden inerek rüyaya adım atar. Ancak Özgürlük Heykeli’ni ters çevrilmiş olarak görüyoruz; bu durum, hem Amerikan Rüyası’nın çarpıklığını hem de Tóth’un yeni dünyaya karşı duyduğu karmaşık hisleri simgeliyor.