BORSANINGUNDEMI.COM – DIŞ HABERLER SERVİSİ
Altın fiyatları, boğa piyasasının dinamik bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Ancak Financial Times yazarı Robert Armstrong’a göre, mevcut durum oldukça sıradışı. Tarihsel olarak altın, yatırımcıların güvensizlik hissettikleri dönemlerde değer kazanırken, günümüzde bu tablo geçerli görünmüyor.
Amerikan Bireysel Yatırımcılar Birliği’nin (AAII) yatırımcı duyarlılığı anketine göre, borsa boğa piyasası beklentileri artarken, altın fiyatlarının yükselmeye devam ettiği nadir bir dönem yaşanıyor. Bank of America’nın bu ay yayımladığı küresel fon yöneticileri anketi, 2020’nin haziran ayından bu yana yatırımcı duyarlılığındaki en büyük artışı ortaya koyuyor. Peki, piyasalarda korkulacak bir durumu olmadığında altın neden bu kadar yüksek seviyelerde işlem görüyor?
Altın fiyatları doğrudan enflasyon veya para arzına yanıt vermemektedir. Altın, ABD’nin 2020’deki acil durum önlemleriyle birlikte para arzını artırması sonucu yükselişe geçmişti. Ancak, zamanla genişleyen para arzı ve yerleşik hale gelen enflasyon, altındaki artışın duraklamasına neden oldu. ABD Merkez Bankası’nın (FED) aşırı likiditeyi emmeye başlaması ve faiz oranlarını yükseltmesi ile birlikte altın yeniden hareketlenmeye başlamıştır.
Armstrong, altın ile reel faiz oranları arasındaki ilişkinin bozulduğunu ifade ediyor. Reel faiz oranları, genellikle sabit getiri sağlayan bir varlık olan altının sahip olmanın fırsat maliyetini gösterir. Dolayısıyla, reel tahvil faizleri yükseldiğinde teorik olarak altın değer kaybetmelidir; fakat bu sefer bu öngörü geçerli olmadı.
Benzer şekilde, altın ve dolar, bu yılın çoğu döneminde birlikte güçlendi. Normal şartlarda, ABD faiz oranları ile altın fiyatları arasında ters bir ilişki olduğundan, bu iki varlığın farklı yönlerde hareket etmesi beklenir. Ancak, yılın bu kısmında bu ilişki kısmen normalleşebilmiştir.
Diğer dikkat çekici bir durum ise altın madeni hisselerinin bu ralliye katılmamış olması. Schroders’tan James Luke’un yaptığı incelemede, altın fiyatları ile VanEck Altın Madencileri ETF’sinin performansları karşılaştırılıyor. Altının fiyatı ile madencilerin hisse fiyatları arasında büyük bir fark oluşmuş durumda. Sorun, mevcut altın madenciliği endüstrisinin sürdürülebilir maliyet marjının artmış olmasıdır.
FT yazarına göre, bu durumun sebeplerini anlamanın yolu, altını kimin satın aldığına bakmak olabilir. Armstrong’a göre, 2.100 dolarlık kritik seviyenin üstünde altın talebini kimin sürdürdüğü oldukça önem taşıyor.
İlk olarak, merkez bankaları dikkate alınmalıdır. 2022 ve 2023 yıllarında, merkez bankaları altın rezervlerini önemli ölçüde artırmışlardır. Ancak Dünya Altın Konseyi’nin (WGC) talep raporuna göre, merkez bankası talebi 2024’ün ilk yarısında yaklaşık olarak sabit kalmıştır.
Külçe, sikke ve ETF gibi yatırımcıların ilgisini çeken altın talepleri, geçen yıla göre fazla bir değişim göstermemektedir. Altın ETF’lerine yatırım oranı bir miktar artıyor ancak hâlâ geçen yıl bu zamanlardaki seviyelerin oldukça altında kalmaktadır.
Mücevher taleplerinin de altın fiyatlarındaki yükselişi desteklediği söylenemez. WGC’ye göre, Çin ve Hindistan gibi önemli mücevher talep eden ülkelerde, fiyat artışları ve ekonomik yavaşlama nedeniyle talep önemli ölçüde azalmıştır.
Peki, fiyat hareketlerini kim yönlendiriyor? Armstrong, bu konuda bazı teoriler duyduğunu aktarıyor. Gizli alımlar yapan varlık fonları ve fiyatları takip eden hedge fonları, yükselişin sebepleri arasında öne çıkıyor. Ayrıca, momentum fonlarının güçlü bir boğa piyasası eğilimine odaklanması da fiyatları destekleyebilir.
Altın, Avrupa ve Orta Doğu’daki savaşların ve ABD’deki siyasi belirsizliklerin etkileri altında kalıyor olabilir. Gerçekten de jeopolitik gerginlikler, hikayenin önemli bir parçasını oluşturuyor. Ancak, Armstrong’a göre, eğer durum tamamen bu olsa, hisse senetlerinin düşmesi ve tahvil piyasalarında artan volatilite beklenirdi.
Likidite sıkıntısı çeken bir dünya ortamında, altın, yatırımcıların bilançolarında fazla nakit bulduklarında tercih ettikleri alternatif bir varlık haline gelmiş olabilir. FT yazarı, böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde altının gelecekte riskli bir varlık olarak davranma eğiliminde olacağını ve güvenli liman özelliğini kaybetme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtiyor.
Armstrong, altının yeni mali düzene uyum sağladığını da ifade ediyor. Altın artık faiz değişikliklerine, enflasyona ve para arzındaki kısa ile orta vadeli dalgalamalara yanıt vermemekte. Daha yüksek nötr faiz oranının hâkim olduğu, merkez bankalarının daha fazla baskı hissettiği ve enflasyonist gelişmelerin yaygınlaştığı yeni bir döneme giriyoruz. Bu dönemde mali politikaların daha ihtiyatlı olacağı gözlemleniyor. Böyle bir atmosferde, altın bir yatırım portföyünde daha büyük bir yere sahip olma potansiyeline sahip olabilir.
FT yazarı, bu hipotezlerden herhangi birini benimsemenin zor olduğunu da ima ediyor.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımamakta olup yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.