Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler ve Girişimler

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler ve Girişimler

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler ve Girişimler; Türkiye Bankalar Birliği’nin Yeşil Dönüşüm ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması Değerlendirme Raporunda açıklanan yeşil dönüşümü destekleyen küresel sistem ve girişimleri birfinansci okuyucuları için paylaşıyoruz.

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler ve Girişimler

1960 ve 1970’lerde kavramsal temelleri atılan yeşil dönüşüme yönelik ihtiyaç yıllar içerisinde ivme kazanırken 1987 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan ve sürdürülebilir kalkınma kavramını gündeme getiren Ortak Geleceğimiz Raporu önemli bir dönüm noktası olmuştur. Brundtland Raporu olarak da bilinen rapor, yeşil dönüşüm çağrısının ve sürdürülebilirlik kavramının akademik ve politik önemini artırmış, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için ihtiyaç duyulan çözüm önerileri ve politika tavsiyelerine değinmiştir.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi – 1992

Sürdürülebilir kalkınmanın sadece ekonomik değerlerle sağlanamayacağı, çevresel ve sosyal boyutları da eşit derecede içeren ve ele alan kapsamlı bir yaklaşım gerektirdiği fikri ilk kez bu raporla vurgulanmıştır. Ardından 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (United Nations Framework Convention on Climate Change – UNFCCC) imzalanması, küresel düzeyde yankı uyandırmıştır. Sözleşme, ülkeleri sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve iklim değişikliğine uyum için stratejiler geliştirmeye davet eden küresel bir eylem çağrısı olmuştur. UNFCCC, taraf ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla sorumluluk almaları gerektiği anlayışıyla kurgulanmış ve tarafları üç gruba ayırmıştır. Ek-I ülkelerinin sera gazı emisyonlarını sınırlandırmaları ve envanterlerini paylaşmaları gerekirken Ek-II ülkeleri bu sorumluluklara ek olarak gelişmekte olan ülkeleri desteklemek ve finanse etmekle yükümlü kılınmıştır. Ek dışı kalan ülkeler mücadeleye teşvik edilse de herhangi bir bağlayıcı sorumluluğa tabi tutulmamışlardır. Sözleşmeye taraf ülkelerin ulusal bildirimlerinin, emisyon envanterlerinin, ilerlemelerinin gözden geçirilmesi ve kararların etkin bir şekilde uygulanması için taraf ülke temsilcilerinin katılım gösterdiği ilk Taraflar Konferansı (Conference of the Parties – COP)¹⁶ 1995 yılında gerçekleştirilmiştir. UNFCCC’nin en yüksek karar alma organı olan COP’ta toplantılar ağırlıklı olarak müzakereler ve tartışmalar etrafında dönmektedir.

Kyoto Protokolü 1997

UNFCCC’nin ilk uygulama anlaşması niteliğindeki Kyoto Protokolü 1997 yılında kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Sera gazı emisyonlarının iki aşamada azaltılmasına yönelik
bağlayıcı hedefler koyan bu ilk uluslararası anlaşmanın iki dönemi bulunmaktadır. 2008-2012 yıllarını kapsayan ilk taahhüt döneminde karbon emisyonlarının 1990 baz yılına göre %5 oranında azaltılması hedeflenmiş, Ek-I listesinde yer alan ülkeler için çeşitli emisyon azaltım yükümlülükleri tanımlanmıştır. 2012-2020 yıllarını kapsayan ikinci taahhüt döneminde ise Ek-B listesinde yer alan ülkelerden aynı baz yıla göre %18’lik bir azaltım beklenmiştir. Protokol kapsamında tanıtılan Uluslararası Emisyon Ticareti (International Emission Trading – IET), Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism – CDM) ve Ortak Uygulama (Joint Implementation – JI) gibi piyasa temelli mekanizmalar, ülkelerin emisyon azaltım taahhütlerini yerine getirirken maliyetleri düşürmelerine olanak tanıyan yenilikçi araçlar olarak ön plana çıkmıştır. “Emisyonlar en ucuz nerede azaltılabilirse orada azalt”¹⁸ prensibi çerçevesinde çalışan bu girişimler, sürdürülebilir kalkınma patikasının ve yeşil dönüşüm arayışlarının ekonomik temellerini güçlendirmiştir. 2015 yılında Paris Anlaşması’nın devreye girmesiyle ikinci taahhüt dönemi prosedürel bir formaliteye dönüşmüş ve Kyoto Protokolü iklim değişikliğiyle mücadeledeki rolünü tamamlamıştır.

Emisyon Ticaret Sistemi (Emission Trading System – ETS) – 2005

Kyoto Protokolü’nün IET mekanizmasından esinlenerek oluşturulan ilk uluslararası Emisyon Ticaret Sistemi (Emission Trading System – ETS), AB tarafından 2005 yılında hayata geçirilmiştir. 27 AB üyesi ülkenin ve bu ülkelerde bulunan işletmelerin katılımı ile başlayan uygulamanın halihazırda 4. Fazı (2021-2030) yürürlüktedir.

Dünyanın en büyük karbon piyasası olan AB ETS, “kirleten öder” prensibine dayanmaktadır. Belirli sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere, ürettikleri karbon miktarına göre alınıp satılabilir emisyon izinleri tahsis edilmekte ve bu izinlerin işletmeler arası ticareti sayesinde, emisyon azaltımının maliyeti optimize edilmektedir.

AB ETS, yeşil ve sürdürülebilir uygulamaları özel sektör için ekonomik olarak cazip hale getirerek yeşil dönüşüm sürecini kolaylaştırmaktadır.

Aichi Biyoçeşitlilik Hedefleri – 2010

İklimle bağlantılı gelişmelerin yanı sıra, ekosistemlerin korunması da yeşil dönüşümün temel hedeflerinden birisidir. 2000’li yıllarda hızla artan biyoçeşitlilik kaybı insan refahı ve gezegen sağlığı için ciddi riskler oluşturmuş, bu duruma yanıt olarak 2010’da Japonya’da gerçekleştirilen COP10’da Aichi Biyoçeşitlilik Hedefleri kabul edilmiştir. Bu hedefler, biyolojik çeşitlilik kaybının yol açtığı ciddi sorunları ele almak, ekosistemleri, türleri ve genetik çeşitliliği korumak için bir eylem çerçevesi sağlamak ve ekosistemlerin insanlığa temel hizmetler sunmaya devam etmesini temin etmek üzere tasarlanmıştır. Aichi Biyoçeşitlilik Hedefleri’nin iddialı içeriğine rağmen, 2011-2020 döneminin sonunda yapılan küresel değerlendirme, hedeflerin hiçbirinin tam olarak karşılanmadığını ve sadece altısının kısmen karşılandığını göstermiştir. Bu sonuç, 2020 sonrası küresel biyoçeşitlilik çabalarına rehberlik edecek şekilde yenilenmiş ve daha iddialı bir çerçeveye duyulan ihtiyacın altını çizen Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi’nin geliştirilmesine yol açmıştır.

Paris Anlaşması – 2015

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler arasında Paris Anlaşması… 2015 yılında COP21’de imzalanıp bir yıl sonra yürürlüğe giren ve yeşil dönüşümün önemli itici güçlerinden birisi olarak kabul edilen Paris Anlaşması, temellerini UNFCCC’den almaktadır. 2020 yılı sonrası için iklim değişikliğiyle mücadele hareketinin çerçevesini oluşturan ve 197 taraf ülke tarafından imzalanan anlaşma, yeşil bir geleceğe yönelik uluslararası ve kolektif çabaya ilham vermiştir. Temel hedef küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme kıyasla 2°C’nin altında tutmak ve mümkünse 1,5°C ile sınırlandırmaktır. Kyoto Protokolü’nden farklı olarak Paris Anlaşması, gelişmiş ülkelerin yanı sıra NDC’ler aracılığıyla tüm taraf ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeledeki rollerinin belirlenmesine olanak tanımaktadır. NDC’ler taraf ülkelerin siyasi olarak destekledikleri taahhütleri temsil etmektedir. Kısa ve orta vadeli emisyon azaltım planlarını içeren NDC’lerin her beş yılda bir güncellenmesi ve önceki versiyonuna göre daha yüksek bir taahhüdü yansıtması beklenmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti 2021 yılında Paris Anlaşması’nı onaylamasının ardından COP27’de daha önce “niyet edilmiş” (intended) statüsünde bulunan NDC’sini güncellemiş, 2030 yılına kadar baz senaryoya göre öngörülen artıştan %41 oranında azaltım hedefini açıklamıştır.

Paris Anlaşması’na paralel olarak 2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA), ekonomik, politik, çevresel ve sosyal dönüşüm ihtiyacını bütünleşik bir çerçevede ele almaktadır. 17 evrensel hedeften oluşan eylem çağrısı; iklim değişikliğiyle mücade etmek, doğal ekosistemleri korumak, adil bir ekonomik büyüme sağlamak, yoksulluğu sona erdirmek ve kalkınmayı kapsayıcı kılmak için rehber görevi görmektedir. SKA’lar eşitsizlikten iklim değişikliğine kadar tüm toplumu ilgilendiren geniş bir alanı kapsamaktadır. Ülkelerin ve iş dünyasının SKA’ları benimsemeleri, kısa vadeli ekonomik kazancın ötesinde uzun vadeli çevresel ve sosyal faydaları göz önünde bulundurarak harekete geçmelerine yardımcı olmaktadır.

Avrupa Yeşil Mutabakatı

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler arasında Avrupa Yeşil Mutabakatı… 2019 yılına kadar küresel çapta atılan adımlar bir kavram olarak yeşil dönüşümün öncülü sayılabilirse de müstakil bir terim olarak yeşil dönüşüm ifadesinin ortaya çıkışı AB tarafından Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın (AYM) duyurulmasıyla gerçekleşmiştir. AYM, bilinen diğer bir deyişle AB’nin yeşil dönüşüm stratejisi, iklim ve çevre sorunlarını tüm politika alanlarında fırsatlara dönüştüren ve AB’nin yeşil dönüşümdeki yol haritasını gösteren kritik bir belgedir. Geçişte bir dönüm noktası olan AYM sadece AB için değil, temsil ettiği model ile diğer ulusların ve bölgelerin de yeşil dönüşüm yolundaki adımları açısından bir örnek teşkil etmektedir. AB’nin kendi ekonomisinde gerçekleştirdiği reformlar, ticari ilişkide bulunduğu ülkelerin ekonomik çeşitliliğini de etkilemektedir. AYM’nin açıklanmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti, ekonomisinin ve sanayisinin yeşil dönüşümü için kapsayıcı ve sürdürülebilir bir büyüme sağlamak amacıyla çalışmalara başlamış ve 2021 yılında Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayımlanmıştır.

Fit for 55

Yeşil Dönüşümü Destekleyen Küresel Sistemler arasında Fit for 55; AYM’nin bir çıktısı olarak AB, 2021 yılında, mevcut politika ve mevzuatların 2030’a yönelik %55 azaltım hedefiyle uyumlu hale getirilmesi amacıyla “Fit for 55” (55’e Uyum) paketini ilan etmiştir. Önerilen düzenleyici çerçeve AB ETS’nin genişletilmesi, enerji verimliliğinin güçlendirilmesi, yenilenebilir enerji kullanımının artırılması ve karbon kaçağının önlenmesi gibi yeşil dönüşüme yönelik önemli hedefler içermektedir. Paketin dikkat çeken tekliflerinden birisi, özel sektörü ve AB ithalatçılarını oldukça yakından ilgilendiren Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) olmuştur. AB ETS’yi tamamlayacak bir sistem olarak kurgulanan SKDM; AB sınırları içinde üretilen ürünler için söz konusu karbon maliyetine eşdeğer bir maliyetin, ithal edilen ürünlere de uygulanmasını sağlayacaktır. SKDM sonucunda AB ithalatçılarının, maliyetlerini düşürmek için, gömülü emisyonlarını hesaplayan ve düşük karbon emisyonuna sahip ürünler üreten ihracatçılara yönelmesi beklenmektedir. Bu durum üreticilerin rekabette öne geçmek için emisyon yoğunlukları azaltmalarını, enerji verimliliğine ve yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımları artırmalarını ve nihayetinde yeşil dönüşüm sürecinin bir parçası olmalarını gerektirecektir.

https://www.tbb.org.tr/Content/Upload/Dokuman/9053/yesil.pdf

İlgili Yazılar

EPİAŞ Elektrik Piyasaları Temmuz 2024 Aylık Raporu

YEK Belgeli Yenilenebilir Enerji Tesisleri 2024 Fiyatları

Avrupa Yeşil Mutabakatı – 2050